![Kiraz Ağacı](/view/uploads/galeri/602cd25d79a76161355017321.jpg)
Haber Editörü
Görüntülenme : 837
Kiraz Ağacı
Biraz dünden, biraz, bugünden, biraz ömürden, biraz da gönülden; geçiyor işte… Dün, bu gün diye -diye bi baktım 47 yaşına gelmişim. Halimden şikayetçi değilim tabi. Hatta bana yakın çevremdekiler çakma Polyanna derler. Her şeyden şükür çıkaran, Hamd’ı dilimde sonsuz bir tesbih etmiş; küçük şeylerden mutlu olan biriyim. Uzun yıllarımı yazarak, proğram sunarak ve çok çalışarak geçirdim. Ve Ailemin ilk torunuyum... Çocukluğum; elma bahçelerinin içinde, bir elim de tuz, bir elim de yufka ekmek ile geçti. Mis gibi kokan domatesleri dalından kopardım, sularını akıta akıta yedim, elimde küçük bir helke; kiraz ağaçlarının tepesinde; her yerim kıp kırmızı olana kadar kiraz topladım. Topladığımın iki katını da ağaçta yerdim. Bir keresinde bahçemiz de ki o devasa vişne ağacının tepesinde uyuya kaldığım için ağaçtan düştüm.
Vel hasılın, henüz daha 4 yaşındayken okuma – yazma bildiğimi keşvetmişti ailem. O dönem benden birazcık büyük halalarım ve bir tane amcam köy ilkokuluna gidiyorlardı. Her şey, onların arkalarından; “bende okula gideceğim” diyerek ağlamam ve ortalığı yıkmamla başladı. Babaannem ağlamalarıma dayanamayıp rica minnet henüz daha beş yaşında beni köyün ilkokuluna misafir öğrenci olarak verdi. Öğretmen babaannemi kıramadı. Çünkü, babaannemin sütlerinin, yoğurtlarının, yufka ekmeklerinin büyük hatırı vardı. Ha bir de taze köy yumurtalarının… O yıllarda öğretmenlere köylüler bakardı. Hatırlayanlar ya da köyde çocukluk geçirenler varsa bilirler.
Okula başlamamın henüz daha ikinci haftasıydı. Hava çok çok soğuktu. Yerde insan boyu kar vardı. “ “Öğretmenimiz; vilayetten haber geldi, okulumuza müfettişler gelecekmiş, tüm çalışkanlar öne” dedi. Müfettiş bütün görkemi ile içeri girmişti, ömrümde ilk defa kravatlı birini görmüştüm. Heyecanlıydık. Tek bir sınıf; cam tarafında birler, onun yanında ikiler, orta sırada üçler, üçlerin yanında dörtler ve en son sırada da misafir beşler yer alıyordu. O zamanlar ilkokul 5 yıl, önlükler siyahtı… Bütün sınıflar, tek bir sınıfta toplanmıştı. Sayımız 35 kişiydi. Öğretmenimiz; hem öğretmen, hem müdür, hem de soba yakan hademeydi. Arada bir de köylü kadınlar gelirlerdi sobayı yakmaya… Müfettiş tahtaya bir matematik işlemi yapmış ve büyük sınıflardan, bu işlemin sonucunu yapmalarını istemişti. Her kesin başı yerde; belli ki işlem zordu. “Bu işlemi ben yaparım” diye feryat ediyordum. Müfettiş birden beni işaret ederek “evet küçük sana diyorum, tahtaya gel.” dedi. Ve ben işlemi saniyeler içinde çözmüştüm. Arkasından, televizyon da o yılların çok popüler yabancı bir dizisi vardı. “Sanfiransisko Sokakları” çok meşhurdu. Köylü kadınların ocakta ki sütünü taşırır, inegin altında buzağını unutturur ve hatta yemeğini yaktırırdı.
Müfettiş, çözdüğüm işlemden çok memnun kalmış olacak ki; tek kanal olan TRT’de hafta da bir yayınlanan o meşhur dizinin adını tahtaya hecelere ayırarak, bir çırpıda yazmamı istedi. Yazmıştım… Müfettiş ve öğretmen sınıftan çıkıp müdür odasına doğru ilerlediler. Biraz sonra sınıfa geri dönen öğretmenim; “kitaplarını topla ikinci sınıfların sırasına geç” dedi. Şaşırmıştım. Ama çocuktum, sonuçta bu olan bitenlerin hepsi bana göre bir oyundu. Oyun oynuyordum. Annemle babam göçünü toplayıp şehre yerleşeli iki yıl olmuştu. Babam yanlarında beni götürmemişti. “Ev sahibi çok çocukluya evi vermezmiş” diğer küçük kardeşlerimi götürmüşlerdi yanlarında. Kalbimde kocaman bir kırık bırakmışlardı. O dur - bu dur, bir yere ait hissedemedim kendimi. O konuda hala kalbim yaralı. Şehre gelmiştim. Anemin evini ilk defa görmüştüm. Ev sıcacıktı. Masa da bir akvaryum, içinde kocaman kocaman japon balıkları. Banyo da kaynar su… İlk defa masada yemek yedim. Mutfakta musluk vardı, annem artık elinde güğümlerle çeşmeye gitmiyordu. Şaşkındım. Ve ben doğru dürüst henüz daha birinci sınıfı bitiremeden, Ankara’da mahallemizde ki ilkokulda kendimi üçüncü sınıfların içinde buldum. Okulda ilk günümdü, annem açık kumral saçlarıma kurdeleler takmıştı. Ayağımda beyaz çoraplar, pırıl pırıldım. Ben gelmeden okula ünüm gelmiş. Çok çalışkan bir öğrenci geliyor diye. Sonra malum… Hala kitap okumadan yatağa girmem. Bi gözüm hep kitaplardadır. Z kuşağına, kitap okumayı sevdirmek dileği ile…
Emel Benli