Dikiş Makinelerin Atası Kara Makine

O sabah dışarda lapa lap kar yağıyordu. Bayram yine kış mevsimine denk gelmişti. Dikiş makinesinin sesine uyandım her sabah olduğu gibi. İçimi ısıtan tek sese… Hala aşığı olduğum bu sese… Annem bayram da giyeceğimiz elbiselik kumaşlarımızı dikmeye başlamıştı bile…

Bir gün önceden ilçeden alınan, kumaşları annem, somyanın üzerine sıralamış, sobanın bir kenarında çaydanlık cısırtısı, diğer bir yanında güzden topladığımız elmaların kompostosu kaynıyordu. Her gün taze taze kaynatılır ve meyve suyu niyetine içilirdi. Erken ocağa konulmasının sebebi ise biran önce pişirilip, balkonda soğutulmaya bırakılmasıydı.

Gözüm divanın üzerinde duran kumaşlara yeniden kaydı. Büyük halam zaten köyün terzisiydi; ondan öğrendiğim kadarı ile az – çok bende kumaşları artık tanıyordum. Hâlâ şimdi olduğu gibi Ankara çok soğuktu.

Çiçekli divitinler, kıpır kıpır basmalar, birkaç metre kutnu, gerisi sentetik. Hiçbir zaman atlas kumaş ya da kaşmir giyemedik. Halama hali vakti yerinde olanlar, atlaslar, kaşmirler getirirlerdi oradan biliyorum.

Dedem varlıklıydı ama, giyim kuşam kültür işidir. Biz basmaları, kadifeleri sevdik. Çünkü büyüklerimde bu kumaşlarla büyümüştü.

Kara makinenin sesi, çirkinleştiğinde annem, anlardı ki yağlanması lazım. Bizim ki Zetina  markaydı. Sonradan öğreniyorum ki; Zetina bir Türk markasıymış. Annem bir gece önceden yağladığı makineyi dinlendirir, dikişini bi sonraki gün dikerdi. Etekler, elbiseler, pijamalar, divan örtüleri, bebek elbiseleri, kardeşlerimin zıbınları… Sabahın erken saatinde dikiş dikmeye başlamasının sebebi ise dikişleri biran önce bitirmekti.  Makinenin lastiği döndüren pervanesi ile oynamak en büyük keyfimdi. O dönemlerde, her evde bir dikiş bilen birisin olması şart idi.

Dikiş makinelerinin tarihi 1790’lara dayansa da, en istikrarlı üretim 1800’lerin başı gibi olmuştur. İngiliz mucit Thomas Saint “zincir dikiş” yöntemi ile kullanılan bir dikiş makinesi yapmış fakat terzilerin işi son bulur korkusu ile bu makine ortadan yok edilmiş,

Amerikalı Valter Hunt, 1834 yılında geliştirdiği iki makara iplik ve bir dikiş iğnesi kullanarak bir “çapraz dikiş” oluşturmuş.

Dünya’nın markası Sünger Dikiş makinesi ise ilk defa 1886 yılında Türkiye’ye satılmış. Yani Osmanlı Devleti’ne… Şirket ilk mağazasını 1904 yılında, seri üretim için fabrikasını ise 1959’da açmış.

Teknolojinin ilerlemesiyle, arkasından günümüz elektronik ve bilgisayarlı makineler yerini almıştır.

Kız istemelerde mutlaka erkek tarafı, kızın dikiş makinesini düğün öncesi alır ve çeyizin dikilmesi için kız evine yollarmış. Dikişi bilenin bilmeyenin mutlaka evinde hem de baş köşesinde bir dikiş makinesi olurmuş.

Bizim yaş gruplarımızın huzur simgesi kara makine, bu günkü sağlıklı ruh halimizin birer iz düşümüdür.

Yeni nesil ne bu tadı, ne de bu sesi bilemez.

Not: Meslek Lisesi Kalıp Hazırlama Teknikleri Giyim Teknolojileri Bölümü Mezunu, Gazi Üniversitesi (Denklik) Kalıp Hazırlama Teknikleri Giyim Teknolojileri Öğretmenliği mezunu ben Emel Benli, sırf kara makinelere sevdam yüzünden, yıllar sonra, Giyim Öğretmenliği okumanın hazzını yaşıyorum. 

Ne demişti Ahmet Arif…

“Dayan kitap ile.

Dayan iş ile.

Tırnak ile, diş ile, umut ile, düş ile dayan…”

Yazarın Diğer Yazıları

Yorum Bırakın

Gönder