
Haber Editörü
Görüntülenme : 1521
Dut Ağacı
Yeşillikler içinde küçücük bir köyde doğdum. Ama kocaman bir bahçede çocukluğumun en güzel yıllarını geçirdim. Evimiz iki dut ağacı arasında sıkışıp kalmıştı. Klasik köy evlerinden biriydi. Duvarları kerpiç, önünde sulama havuzları, evin sağında ve solunda iki büyük dut ağacı; adeta evimizi sarıp sarmalamış ve bağrına basmıştı.
Sabahları horoz sesine uyanır ve doğruca babaannemin gözü gibi baktığı bahçeye koşardım. Bir elimde avuç içi kadar tuz, diğer elimde ise yufka ekmek. Hayatımda yediğim ve bir daha yiyemeyeceğim mis kokulu domatesler, çiçeği burnunda salatalıklar.
Yine benim için sıradan ama ev halkı için sıkıntılı bir güne uyanmam, bu gün bu yazıyı yazmama sebeptir. Belki çocukluğuma özlem, belki de yeşillikler içinde bırakıp, büyük şehrin yolunu tuttuğum köyüme özlem. Kim bilir?
Babaannem en yüksek ses tonuyla bağırıyordu.
-Dut Ağaçlarını tırtıllar basmış.
-Eyvah!!! diyordu.
Aslında kopan bu gürültü ipek böceklerinin çalışkanlığının hikayesiymiş.
Dedemin Hikayelerinden: Kelebek yumurtalarını dut yaprakları üzerine bırakır, yumurtladıktan üç dört gün sonra ölürmüş. Baharda taze dut yaprakları üzerindeki yumurtalardan larva halinde çıkan tırtıllar, sık tüylü ve siyahmış. Büyük bir iştahla devamlı dut yaprağı yerler ve dört beş defa gömlek değiştirerek bir, bir buçuk ayda 7 veya 8 santime ulaşırlarmış. Büyüdükçe renkleri açılır ve tüyleri kaybolurmuş. İyice büyüyüp de hücrelerine yerleşince üst dudağındaki delikten iplik halinde zamk gibi bir sıvı çıkararak, kozasını yapmaya başlarmış. Tırtıl, önce kozanın dış kısmını, sonra ise kendi vücudunun etrafını örmeye devam eder ve görünmez olurmuş. Eğer kendi haline bırakılırsa, iki üç hafta içinde kelebek haline gelerek ördüğü kozayı parçalar ve dışarı çıkarmış. Bu yüzden kozayı parçalamadan, kozalar sıcak suya atılır veya sıcak su buharına tutularak tırtıl öldürülürmüş. Böylece ipek kozaları elde edilir ve bu kozalardan da tel şeklindeki ipek lifleri çıkarılıp, ham ipek üretilirmiş.
Böceğin neslinin devamı için ise bir kısım kozanın gelişimini tamamlayıp, kelebeğin çıkmasına müsaade edilirmiş. Yani bir sonraki yılın tohumları ekilirmiş.
Her hasadın bir harman zamanı olduğu gibi, ipek üretiminin de bir harman zamanı varmış..
İpekböceği ilk defa M.Ö. 2600 yılında Çin'de beslemeye alınmış. Türkiye'de ise ipekböcekçiliği 1500 yıllık bir geçmişe sahip ve dut ağacının yetiştiği yerlerde yardımcı tarım olarak yapılırmış. Ne ilginç değil mi? Yüce Yaradan kumaşımızı bile, bir böceğe dokutturuyor.
Yaz mevsiminin gelişi ile birlikte, ilk hasat olarak meyvelerden dut ağacının meyvesini yeriz. Bu meyve çok kısa ömürlüdür. En fazla bir ay kadar bu meyveyi yeme şansımız olur. Kısacası kıymetlidir. Ya bu meyveyi veren ağacın yapraklarını hiç düşündünüz mü? Başka kimlere ev sahipliği yapıyor?
Perdeleriniz ipekten, ömrünüz uzun, yuvanız bereketli olsun.
Not: Bu anıdan tam kırk yıl sonra dut ağaçları yaşlandı. Kerpiçten örülü evimiz ise virane oldu.
Emel Benli
Sektör Yazarı